20 Ekim 2020 Salı

Kalben: Aşk ne güzel!


Yüzyıl sonra saklandığım yerden çıkmaya başladım. Bu bir karar değil, kendiliğinden olan bir şey. 
Kendiliğinden olan her şey gibi güzel, yalnızca izliyorum onu.
Aşk ne güzel demek için geldim.


Aşk ne güzel! 
Yaşadığımı çok fena hissederim aşkla dolduğum her an!
Aşkla dolmak, bir şeylerin insanı coşkuyla doldurup taşırması ne büyülü! Kalbin sesini duymak gibi...

Crash denir ya! Çarpılırsın!

Didem Madak’ın dizelerini daha ilk duyduğum o anda iliklerime kadar nasıl da çarpılmıştım? Syvia Plath’ın Sırça Fanus’unda bulduğum saklı ışıltıyı nasıl unutabilirim? 

Her şey bir yansıma, her şey birlikte gördüğümüz ortak rüyanın bir yansıması. Aşık olmak bu yansımalarla kalpten sımsıkı bağlar kurmak biraz da.



Kalben dinliyorum çok uzun süredir. Ah! Aşık gibiyim!

Onu yalnızca bir müzik olarak duymuyorum ya da yalnızca sözler, şiirler olarak. Onun varoluşundan çağlayan bir şeyler gelip sarıp sarmalıyor ve tüm o duyguların içinde başımı döndürüyor, hemen içine karışıveriyorum ben de. Kendisi Dişil sözlüğüne içimsemek diye bir sözcük almış. Çok fena içimsedim ben de Kalben’i!

Spiritüel olmadan spritüel olan, bilgece olmaya kalkışmadan neşeli bir bilgelik fışkırıyor sözlerinden, konuşmalarından, paylaşımlarından ve duruşundan. Böylesini nasıl da severim! Acılarını, travmalarını dönüştürdüğü her yaratımı ve paylaşımları umut saçıyor. İyi ki var, iyi ki dönüyor, dönüşüyor ve bizlere tesir ediyor.


Gençleri kendi öz isteklerine davet eden bir konuşmasında diyor ki “Ben hep istemediğim şeyleri duydum. Nefret ettiğim şeyleri gördüm. Beğenmediğim şeylere baktım. Oysaki sevdiğim şeylere, beğendiğim şeylere, istediğim şeylere baktığımda gerçekten ruhum aydınlandı ve içim açıldı.”

Onun titreşimleriyle benim de ruhum aydınlanıyor, içim açılıyor. Kalphanım, dibine kadar romantik bir varoluşun, şahane bir pırıltının, güzelliğin ta kendisi!

Aşk ne güzel! Oh ya!




 

Hiç yorum yok: