1 Ağustos 2010 Pazar

Sahi seksenler renkli miydi? Ama ben siyah beyaz hatırlıyorum!

Geçen hafta bir seksenler partisi organizasyonuna hazırlanırken biraz araştırma yapmak istedim. Bazı anahtar kelimeleri ve anımsayabildiğim şeyleri teker teker Google'da arattım. Google, bir popüler kültür kütüphanesi bu konuda. Dünyada seksenli yıllar takıntısı olan birçok insan olduğunu tahmin etmek güç değil. Yalnızca seksenler temalı yüzlerce internet sayfası ve blog bulunuyor. Şimdiden o yıllara dönüp bakınca, parti gözlemlerime de dayanarak, birçoklarının şimdi "gülünç" bulduğunu artık neredeyse tescillediğim, o döneme özgü giyim kuşam, müzikteki çılgın patlama, objeler, filmler, reklamlar ve daha pek çok şey ile ilgili sayfalarla dolup taşıyor internet ağları. Uzun süre bu görsellere, videolora bakmak tuhaf bir yanılsama yaratıyor insanda.



Bunların çoğu pek tabii yabancı kaynaklı. Pek çoğuna aşinayız, o dönemlerin imgeleri belleğimize kazıyan ayrıntılarını yaşımız gereği görmediysek bile biliyoruz. Her ne kadar biliyor olsak da biz bu topraklarda seksenleri farklı, kapalı ve çoğundan yoksun yaşadık. Yaptığım ufak araştırmada en zoru yerli kaynaklara ulaşmak oldu. Yerli (hadi Türkçe diyeyim) web sitelerine ve bloglara da yurt dışındaki seksenler belleği sinmiş. Bu internet sayfalarından otuz sene öncesine bakılınca, hadi tam adını koyalım, o tarihlerde sanki "Avrupa" ve "Amerika" ile koşut bir zaman dilimi yaşanmış gibi Türkiye'de de. Belki, zengin ve imtiyazlı bir kesim için derin siyasi ve ekonomik kırılmalara rağmen bu böyleydi hakikaten. Bu sayılı kişiler belki Avrupa ve Amerika seyahatlerinden kollarının altında yeni cicileriyle dönüp öyle yaşamaya başlamışlardı ama aslında Türkiye'nin seksenler hafızası bir kaç delikten ince ince sızan yabancı sulara rağmen bir çöldü neredeyse. Bol bol sus(tur)ulan bir kara delik Avrupa'nın kıyısında. Böylece daha onlarca yıl bileği bükülemeyecek militarist ve ulusalcı damar can buldu bu coğrafyada.

Sanıyorum ki, hala Türkiye'de yaşayan insanlara seksenli yıllar, vatkalardan, bileklere takılan tozluklardan, abartılı saçlardan önce daha farklı şeyleri anımsatıyor olmalı ilk etapta. Bugün için daha kötü senaryo, bu şeylerin zannettiğim gibi anımsanmıyor olması olur. Ne yazık ki bu kötü senaryo bir anlamda gerçeği de yansıtıyor. Otuz sene evveli silmiş, ya da çarpıtıp hatırlayan, yaşamadıysa da öğrenmeyen bir insan kalabalığının içinde olduğumuz kesin.

Görenlerin, yaşayanların, bilenlerin o dönemleri daha çok yazması, anlatması, paylaşmasıdır dileğim. Bu tarih değildir, bir anlam ifade etmez dense de, birileri kişisel hafızalarında yer eden şeyleri, kendi yaşadıkları biçimiyle tek tek anlatmalı. Devasa bir tümevarım için değil elbette, belki önemli ipuçlarını yakalayabilmek için bugünün de.

1 yorum:

Ali Cüneyt Sağırlı dedi ki...

Yeşilçam filmlerinde bu kültürün kırıntılarını bile görmek beni nasıl mest ediyor,Hülya Avşar'ın o senelerde çekilen bir filminde arka planda Depeche Mode çalıyordu :)

Benim gibi Depeche Mode dinleyen 50 yaşında o zamanların genci olduğunu bilmek bile içimi gıdıklıyor :)
Keşke bu tür insanlarla şahsi münasebet kurma imkanım olsa,otursam dizinin dibine, bana anlatsa "Camouflage yeni çıkmış,ortamlara akıyoruz"

Gerçi siz çok ciddi yaklaşmışsınız olaya ben biraz dramatize etmiş gibi oldum.Kusura bakmayın :))