28 Ekim 2012 Pazar

Arka Bahçe

Ne güzeldi o bahçe! O alaca güller, kasımpatılar, sardunyalar, papatyalar, ballıbabalar, tellere dolanan hanımeli, budanmadıkça özgürce ağaçlaşmış şimşir, gürbüz köknar, dimdik uzanan selvi, fıstık çamları… Hele o erguvan! İlkbaharda balkonumuza uzanırdı zarif kolları. Katıksız bir neşe kaynağıydı! Onu görüp de coşkulanmamak mümkün değildi.

Yıllarca bu bahçeye bakıp ömrümü düşündüm, nasıl olacaktı, ne yöne sapacaktı diye… Daha gençtim, sanki her şeyin başındaydım, öyle konuşuluyordu etrafta, ben de öyle inanıyordum. Küçükyalı’daki evimizde odamın açıldığı o balkondan o bahçeye ve gökyüzüne bakıp neler düşündüm. Orada temelleri atılan bir varoluşu hâlâ içinde taşıyorum.

Şimdi annemler oturmaya devam ediyorlar o evde, ne mutlu! Küçükyalı pek çok semte göre hâlâ sessiz, sakin ve yeşil. Balkon yine hayat kurtarıyor. Yazlıkta olmadıkları zaman bütün yaz orada geçiyor, kahvaltılar orada yapılıyor, kahveler orada içiliyor, orada muhabbet ediliyor, şen kahkahalar oradan yükseliyor yine, bazen de orada fısıldaşarak dertleşiliyor. Ayaklar uzatılıp kitaplar orada okunuyor, yine oradan dışarı bakılıp düşüncelere dalınıyor… Bir şeyler hep eksik, biz sırf bahçe değil daha pek çok benzer kayıpla buruğuz belki ama bir yandan da hayat devam ediyor fikri… Şükür ki böyle elbette…
Geçenlerde annemleri ziyarete gittiğimde balkonda yalnız kaldığım bir an içimde yükseldi o şeylerin eksikliği. Yıllar önceydi. Önce erguvanı kestiler. Annemin veryansınlarına ve isyanlarına rağmen… Şikâyetler işe yaramadı. Yüzümüze ilgili makamların boş boş bakmasıyla kaldık. Uzaydan mı gelmiştik acaba? Hırsız girer korkusu, sokaktan gelen geçeni göremiyoruz endişesiyle çamlar dâhil pek çok ağaç olmayacak şekilde budandı ve kesildi. Sonra bahçenin yarısına beton döküldü, toz kalkmasın, temiz olsun diye. En kralından bahçe mobilyaları alınıp ayaklarından zincirlenmek suretiyle betonun üzerine yerleştirildi. Bir gün dahi çıkıp oturan da olmadı haliyle. Zamanla o beton yosun da tuttu, çatladı patladı da. Hazin oldu sonu.

Şimdi hayatına bir karmaşa olarak da olsa devam ediyor bahçe, doğanın da fışkıran, nispeten tamir eden inadıyla! Şu anki haline baktıkça hep iyi niyetli ama hep bir şekilde habis insanlığı ve onun içinde o zamanlar bir hayalet gibi dolanan düşüncelerimin bir temsilini izler gibiyim…
Neyse ki annem hemen yeni erguvanı muştuluyor kulağıma! Eskisinin piçlerinden biri tutmuş, yenisi geliyormuş meğer! İki üç seneye kalmaz atar eflatun kollarını balkona yine. Oh, inadına!

Hiç yorum yok: