Fotoğraf: Derya Erkenci
Eve kapanıp kendini kendi ininde yatıştırdığın, nispeten iyleştirdiğin her günün sonrasında sabah adımını sokağa atar atmaz başlar. Onun kuralları yürürken, arabanda, minibüste, otobüste, metrobüste, vesairede ve hatta iş yerinde, kafede, restoranda yani insanlarla yan yana bulunduğun her yerde zımnen dolanır. Hepsi de muaşerette yaslı, sıkıntılı ya da genelden başka türlü bir yapı olarak bulunamayacağının alameti.
Harala gürele bırakman lazım kendini gümbürtüye. Gamsız olman lazım ki kulağının kıyısından deli fişek gibi geçen binlerce ve çeşit çeşit sesler yokmuş gibi devam edesin. Aşırı sıcaktan, aşırı soğuktan, havasızlıklan, gürültüden rahatsız olmamak için o halet-î ruhiyenin formlarına koşut uzanmalısın sıkı sıkıya bir kene gibi. Organik bir bağın olmalı sokaktaki akışla.
Tatildesin, deniz kenarında bir müesseseye oturdun mu, bangır bangır çalan
mesela Türkçe popu çekmek zorundasındır. Müziği kapatmanız mümkün mü acaba? Kem küm. En kötü, patronun
emri vardır! Şehirler arası yolculukta ses sonuna kadar açık bir film izleniyorsa şoför mahallinin hemen üzerindeki tek ekrandan, çaresiz sen de izlersin. Zaten o durumda başka bir şey yapmak pek mümkün değildir. Etrafa şöyle bir baktığında rahatsızlık duyan da göremediğin için en fazla oflayıp puflayıp sinirden kendi kendine şişersin oturduğun yerde. Yani beğenmiyorsan çeker gidersin. Beğenmiyorsan memleketini de
terk etmelisin sonuçta. Değil mi? Otobüste kulaklıklardan gelen çıstaklardan
rahatsız oluyorsan ya da minibüsün serseri ve tıklım tıklım gidişinden, çalan
teknosundan, arabeskinden, popundan rahatsız oluyorsan iner taksiye binersin.
Takside normal mesai saatlerinin üzerinde direksiyon sallayan, yok değilse de
zaten İstanbul’un trafiğinde inanılmaz bir işi mesai saatlerinin içinde öyle ya da böyle icra eden
şoförü ağırlar eylersin. Yol boyunca konuşur ya da İstanbul’un çeşitli bölgelerinden canlı
canlı trafik durumu aktaranların yayına bağlandığı radyo programını dinlemek
zorundasındır. Al kendine araba ille, küçül küçül iyice bir deliğe gir! Sanki
araba kaçış! Arabanla atari oyununda nasıl kıvıracaksın sanki bu işi!
Beğenmiyorsan, hadi, anca gidersin! Çıkma sokağa!
Vesselam, insanlar arasında dertli, düşünceli, şişman ve obez, yaşlı,
engelli, saçı mor, başı bağlı, kıçı açık rahatça -arkanda fısırtılar olmadan- dolaşamazsın. Sanki sabah herkesle işe gider,
işten döner, yemek yer, televizyonda Acun’u ya da türlü çeşit dizilerden bir ya da birkaçını izleyip
yatarsın. Sanki böyle sert, uçları keskin, can yakan, can sıkan, boğan bir şeydir çoğu kez insanlar arasında olmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder