9 Ocak 2011 Pazar

Zevkler ve Renkler Tartışılır mı?

Güzellik meselesini konuşmak zor, çünkü zevklerin ve renklerin tartışılamayacağına inanmış bir kültürün içindeyiz. Belki de bir dünyanın içindeyiz demeliyim. Genellikle, beğeni dediğimiz şey, son derece öznel bir şeymiş gibi davranılıp özünde neredeyse yaradılıştan gelen bir algılama gibi düşünüldüğü için tartışmaya kapalıdır. Şunu sen beğenmiyor olabilirsin ama ben beğeniyorum, seviyorum dedi mi biri ama neden diye soramaz insan. Çünkü nedensiz de sevilir. Elbette, hayatta insanın sadece bir tür duygudaşlık duyup sevdiği şeyler var. Ancak çoğu zaman birçok şeyin tartışmaya açık bir tarafı da olduğu muhakkak.


Kaldı ki inceleyip tartışmaya başladıkça da bazı şeylerin çok da kişilere özgü, naif ve basit bir denklemin sonucu oluşan beğenilerden ibaret olmadığı da ortaya çıkıyor. Ellili yıllarda güzel bulunan kadın tipleri ile bugünlerin güzellik anlayışını yan yana koyup düşününce bunun ardında kolektif (ve çoğu zaman bizim dışımızda) gelişen bir şeyin olduğunu görmemek elde değil. O şeyin de ardında muhakkak sebepler var ve bu sebepler sanıldığı kadar kolay formüle edilebilecek şeyler değil. Bunları tartışabilir insan. Sosyal bilimler ve güzel sanatlar bunu yıllardır yapıyor zira.

Tartışmamakla ilerleme, gelişme denen şeyi reddetmiş olmaz mıyız?

Mesela Kuzey Avrupa’nın sade ve kimilerince soğuk stil anlayışına karşılık, sıcak güney sahillerinin mesela Brezilya’nın cıvıl cıvıl renklerini ve süsünü düşününce beğeni denen şeyin belki de dünyada en tartışılabilecek şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Güzel (ya da çirkin) dediğimiz şeylerin sosyal, ekonomik, dinsel, iklimsel ve daha pek çok gizli ve açık nedenleri olabilir. Nedenleri incelemenin, tartışmanın maksadı o güzel değil, işte bak güzel olan bu demek ve birilerini de bu yargıya vardırmak değil. Bu nedenler ve dolayısıyla bizim düşündüklerimiz nesnelere bakışımızı etkiler, değiştirir. Beğeniler tartışılabilir, çünkü tartıştıkça gelişirler, bazen de bir çeşit füzyona girip karışıp yeni bir şeyler üretirler. Yoksa hep aynı yemekleri yer, aynı şeyleri giyer, aynı mekânlarda dolanır dururuz. Bu da canı doğuştan sıkılan ve meraklı bazı insan varoluşları için dayanılmaz bir şey.

Neden diye sormak bir şeyi tartışmaya da açmak demek oluyor. Neden diye sormak düşünmenin anahtarı. O anahtarı doğru kullanınca yeni kapılar açılıyor. Pasif bir şekilde verileni almak, verileni yaşamak yerine yeni bir şey yaratmanın kapılarını açıyor.

Magritte - The False Mirror

Verileni yaşayan insan yalnızca yeni olanla ilgileniyor haliyle. Bir tek yeni olan şeyleri güzel bulup bir nevi yeni modalar peşinde koşuyor ister istemez. Dolayısıyla gözünü kırpmadan eskinin içinde de var olan güzellikleri, değerleri yıkıp yakıp atabiliyor. Öyle pasif ki beğenilerinde, yeni olan şeyler içinden birini beğeniyor, alıyor, gerisini düşünmek istemiyor, düşünmüyor ve böylece de asla iyinin, nitelikli olanın, ince bir zevkin peşinden koşmuyor. Koştuğunda da bunu elitleştirebiliyor. Bir takım erklerin sahibi olarak bu üst tatların sahibi olabiliyor. İşin bu kısmı da itici. Vurgulamak istediğim, etrafımızda olan şeyleri olduğu gibi alıp kabullenip yarattıkları dalgalara kapılıp gitmek yerine şöyle bir durup bakmak, üzerine düşünmek ve yeniden görmek...

2 yorum:

D!mple Rock dedi ki...

bizim erkek arkadaşım ve dostlar ile üzerinde uzun uzun konuştuğumuz bir mevzu bu. birilerinin daha kafa yorup blogda da paylaşmış olması beni mutlu etti :)
erkek arkadaşım gelişmiş zevk ve gelişmemiş zevk olduğuna inandığını söyler. söylediğinden beridir ben de inanıyorum. gelişmemiş bir zevk gelişmemiş olduğunun bilincinde olmayacaktır muhtemelen ve gelişmiş bir zevk ile giriştiği tartışma anlamsız olacaktır. tartışılmasa daha güzel olabilir ^^

Dicle dedi ki...

Yorum için teşekkür ederim.
Siz de erkek arkadaşınızla konuştuktan sonra düşünmeye başlamışsınız. Güzel bir şey :)

Ama, evet, bazıları sanki inadına direnir. Yapacak pek bir şey yok o noktada, anlamsız olacağı kesin tartışmanın...